11 Haziran 2014 Çarşamba

sözün bittiği yerde başlıyor 
neşvüneva buluyor gönlüm
sadece sarılmak ister mi insan
yeter mi bu her şeyi anlatmaya

herkesle konuşursun

ama sustuğun bir tek kişi vardır 
onca gevezelikten sonra hem de
açsan ağzını saçmalarsın artık 

işte, tam da ordan başlar 

nakşedilmeye yürek levhana
sevda denen o kutsal nesne 
adamakıllı sustuğun yerden

elvada yoktur lugatında

merhaba da diyemezsin garip bir cilvedir iste
derin derin susmayı öğretir vurur yolunu, 
gaspeder dilinin altındaki tüm sözcükleri 

ey şiir, gecemi aydınlatan mısra ey

sen de olmasan, sen de olmasan !
kün kalemi dalmasa nun hokkasına
boğar beni içimde yükselen bu amansız tufan 

Ulaş YÜKSEL

8 Haziran 2014 Pazar

şairim... 
bilirim sözün sihrini
aşığım şiire, hem delice
*
fakat susan kadınlar bilirim 
bütün kalabağıyla gönlünün 
ağız dolusu susan kadınlar
*
onların ellerinden başlar ilk mısra
ak ellerinden düşer kağıda emek
o kadınlar ki; şiirin özü
*
şairim... 
sözün hasını bilirim
tezgahımda ekmek kelam benim
*
fakat  kadınlar bilirim çalışkan
çelik gibi, işleyen
bütün gücüyle yüreğinin.ışıyan
*
o kadınlar ki ; nasıl da balkır
namuslu alınlarında emek 
anamdan bilirim.

'Ulaş Yüksel / İlk Mısra

5 Haziran 2014 Perşembe

yüreğimmiş sende kalan...
bilmiyordum oysa tekrar neden geldiğini
yüzün farklı olsada gelen sendin yine
sırrı dağıldı şimdi tüm aynaların
dağıldı sihri bütün eski sevdaların
gidebilirisin, fakat kalabilirsinde
sevebilirim, üzülmemde gidişine
hep bana çıkıyor artık nasılsa 
bilip bilmediğim bütün sokaklar 
kaybolmaktan korkmuyorum...

'Ulaş Yüksel / AYN'A

4 Haziran 2014 Çarşamba

sokak beni çağırıyor 
uzayıp giden o kapkara asfalt
uzanıp boylu boyunca 
yıldızları seyrettiğim o kayalık
kafatasıma asılmış kandiller gibi
öyle çoklar ki oradan bakınca
sokak lamlabarına küs olay yeri
kafamın içi, safi nur sanki,
ya o kuş seslerinene demeli
göğsümün kafesinde öyle neşveli
o kanaryalar, Mayıs'ın rüz-gar gülleri

ve ben, genellikle her zaman

sanki bir yağmur oluyorum öyle ılık ılık
tenim bir elekmişte içimden geçiyor muşum
öyle latifmiş vucudum o demler
ve emiyor, emiyor emiyor... 
üzerine yattığım o yumuşak kaya
sonra ne ben, 
             ne yağmur, 
                          ne o kaya
deli zannedip götürecek aynasızlar
çamlığın arasında semah ururken birgün
ama ne tuhaf ki; artık bunu da umursamıyorum
kimbilir belki bir tımarhaneye yatırırlar da
rapor bile alırım 'yaptığından sual olunmaz' diye 
neyse ney bre! çok çene ettik gene
gecenin güne kavuştuğu yere
de be deli gönlüm, 
aaaydi gidelim...

Ulaş YÜKSEL

1 Haziran 2014 Pazar

sonra uzandım gecenin koynuna 
iki seksen, bir doksan boyumla öyle upuzun 
ama artık ben uyutuyorum geceyi  dizlerimde sallayıp
türlü türküler icat ederek, sonu ya gam, yahut bir kayıp 
nasıl bulunur ki karanlıkta kaybolanlar 
biriniz anlatıversin bunu bana 
yarası da belli olmuyor ki sarsam hani 
hep siyah akıyor karanlığın kanı
unutsakta bir çoğumuz hala akıyor 
alışılmamış bir acı var bir yerlerde 
araya onca şey girsede hala inliyor o dağ 
ve arsız beyaz adam karnını şişirmekle meşgul hala
gözkapaklarımdan ağır düşer yüreğime bunca olup duran
işte böyle arkadaş, bazan uyku tutmuyor işte
insan olanın insan yanını...

Ulaş YÜKSEL / Ben Uyuturum Geceyi (Soma)