23 Eylül 2015 Çarşamba

Olmayacak duaya amin demekti
"Ya tutarasa " deyip...
bir umutya ;
göle maya çalmak gibi bir şeydi işte

Evet bitti 
Onca çırpınışa rağmen hem,
Bu kez öyle derin hissediyorum ki
Sahiden bitti.

~Ulaş Yüksel / Eyvallah
Gülüşüne bir ömür sığar sanmıştım
Nasıl da yanılmışım
Senin elinden işte şu ;
Kozasını bile yırtamadan henüz
küpeştede kelebeğın ölümü..

~ Ulaş Yüksel / Kelebeğin Ölümü
Şimdi bana düşen 
adam gibi sarmak yarayı
Bela okumadan yine seviyle
yad ederek bir hatırayı

Ulaş Yüksel
Kör değilim 
Bunca yol, onca mesafe
Hiçbiri engel değil görmeme
Bekliyorum sadece;
ne vakit vazgeçersin 
kandırmaktan kendini...
Parlatarak sabır kadifesiyle
umut denen cevheri
Sadece görmezden geliyorum 
Şimdilik...

Ulaş Yüksel

18 Eylül 2015 Cuma

Ne sinsi şu aşk aynılaştırır
Yüzün gözüme bulaşır

Ne kadar zıtsak seninle 
Bir o kadar benzeriz artık

Bir şiir okusam şimdi ağzında
Sözcükcükler öpücük olur

Ulaş Yüksel


İnce Memet romanından sonra yıllar evvel karaladım bir şiir

Bizim burda karadan yürür gemiler
Ve artık kimi sevsem bir tufandan kurtulur
Toroslar vız gelir,  vız gelir Sipil Dağı
Yağlı kızak sözcükler  

İster Akdeniz'e iner yârenim İnce Memet 
bilmem kaç aslan kuvvetinde
Haydin bi omuz verin hele 
hayde bre efeleeer 
ister  iner Ege'ye

Ularım katar katar bibirine harfleri
Ne  düğümler, ne düğümler 
Bırak şu ikirciği artık,  metîn ol gönül
Hangi limana bağlasam imdi  iki satır
Gayrı çezilmez bu halat, 
gayrı çezilmez Iraz anam

Ulaş Yüksel

Şad-ı revan ruhun handan olsun büyük insan
Söylemeli miyim ille özledim,
İlle seviyorum seni mi demeliyim
Ya sonra... kimin gücü yeter
kim çıkarabilir bizi
andacımın dipsiz karanlıklarından

Bilmiyorsun...
Nicedir kalem tutar ellerim ve
en iyi ben tanırım bu sözcükleri
Başka bir  büyü var 
satır  aralarında sırlanan
İnce bir sır, garip ve tuhaf
Derin bir kıskançlık sanki
Öyle pusuda bekleyen

Fakat, yine de bil istedim 
Belki tahminimden maharetlidir ellerim,
Belki bir yolunu bulur kalem,
Belli mi olur, bakarsın bir çılgınlık yapar
kendini feda eder belki şiir 

Ulaş Yüksel

Bir çiçege bakmak yetiyor artık heyecanlanmam için 
Önceki sabahlardan başka uyanarak bir sabah ansızın
Tek tek, yavaş yavaş, bir bir çiğneyip loklamalarımı kahvaltıda
Sanki  ilk kez tadıyormuşcasına bu lezzetleri evet
Sanki bugün diş çıkarmış, bugün sütten kesilmiş bir çocuk saflığıyla
Bir şekerlemenin sermestliğinde büyülü bir güne uyanırcasına

Sonra sofradan kalkıp sanki ilk adımı şimdi, şu an atıyormuşcasına 
Dokunmanın, işitmenin, görmenin ve renklerin harika mucizesi ile 
Adeta kendini bir çocuk bilgeliğiyle en küçük yapıya, hücrelerine  varıncaya
Yeniden, yeniden her seferinde  katlanan bir heyecanla ilk defa keşfedercesine

Yitirdiğin ne varsa;  hep elinin altinda olan üstelik heyhat !
Üstünde oturduğun kutsal hazinenin farkına varıp derin bir uykudan uyanırcasına
Geçmişin tozunu atıp üzerinden, geleceğin endişesinden ırak 
Bu defa bilgece evet  ve yüreğinde taşıdığın sevi denen ışığın aydınlığında
İnsan denen bu kutsal binayı artık, kendi maharetli ellerinle kurmak ustaca

Hayır canımın içi hiçte monoton değil öyle hayat denen bu döngü 
Evet hem de bunca acıya, bunca olup bitene rağmen hem de
Bir an evvel kurtul ne olur bu hastalıklı fikrinden
İçin geçmiş, sarhoşsun, dal şu akıp giden ırmağın serin sularına 
hadi artik bi'kendine gel, adamakıllı bi'silkelen lütfen!

Ulaş Yüksel / YAŞAMAK MUCİZESİ
Hep aynı yalnızlık
Yüreğimizi böyle  delice bileyleyen
Evet sevgilim aramıza giren bilge, 
o çılgın ayrılık..

Ulaş Yüksel


14 Eylül 2015 Pazartesi

Uğramışsa şiire yolum
Çoğunuzun sevgi yahut aşk dediği şeyin
Jelatini parlak sahte bir şekerleme oluşundandır

~Ulaş Yüksel
Söğüdün suyla öpüştüğü yerde yine 
yitik zaman kendi boşluğumda salındığım şu dem
Islak, sırılsıklam ve dehset aydınlık, 
usumu yoklayan tanıdık bir el bilgece 
asırlık bir zeytin gölgesinden uzanan rahmet saçarak

Rüzgarla dans eden yaprakları kavak ağacının gölün aynasında 
ve incire yemin eden Tengri  peşpeşe hiç durmadan
Kınında bir kayıp hançer ismin, şöyle dursun cismin
yoksa neden yansın böyle tatlı tatlı etim ey !

Hurma liflerinden anları dokuyorum nicedir karşılıksız
ve bir ilmiği atarken daha çözülüyor bir önceki hep
Istar ağacında dokuduğum  bir düş işte bu hayat 
aslında hiç akmayan bir  sahtekar şu zaman
gelmişine geçmişine sövdüğüm andan ibaret

uLÂs..
Alnımda bir nilüfer  şimdiden
Atlayarak zemherinin üzerinden
Zamansiz  bir mevsim sadrımda bahar 
Ne acayip cilvesidir bu feleğin 
Neden kanla yazılır hep şu hürriyet

İşte gölün üzerinde parçalanmış bir taht
Yüzleri kapkara kesilmiş onlarca politakacı
Ve hırsız ecdatları zehirli sularından içen
Bir telaş ki sarmış, çıplacık bırakmış kralı 
Tutuşturmuş sarayı sonunda mazlumun ahı

Ulaş Yüksel / Bir Saltanat Hikayesi

1 Eylül 2015 Salı

Terliydi sokak evvelki akşam
Otomobiller geciyordu esmer alnından
Ruzgarla kolkola ıslık çalarak ustaca 
sızıyordu suyun sesi kırık pervazdan 

Kaçtı saat, kaç saat uyudum bilmiyorum 
Nasıl da sevişmiş böyle yerküreyle duraksız gök
Toprak kokuyor ellerim hayret, bak inanmazsan, 
Agustos'un ateşi de hani,  hala duruyor  bağrımda

Biliyor musun 
yormuyor artık alem denen bu harman yeri 
Bak, nasılda savruluyor kara patozun ağzından
insanların olur olmaz anlamsız yargıları 
Ve sanırım bundanda kurtuldum artık
Yerilip kınanmak hem, ne esaslı şey, 
Nasıl da parlatiyor  insanın öz cevherini 

Söylesene lütfen ;
değer mi yakıp yıkmaya,
Kendini ıspata canhıraş anlamsızca
üç günluk dünya işte ya hu
Gerçekten bu böyle

Neyse canımın içi,
Uyumak vakti geçti artık
Gün yetmez oldu hanı
Artık sevmek, 
ölesiye sevmek zamanı. 

~ 'Ulaş Yüksel